Tarihçe
Faktoring kavramının tarihçesi zengin üretici ve tüccarların mal ticaretlerini yönetmek için bir aracı/faktor kullandığı Antik Roma’ya dayanır. Kayıtlar bu faktor aracıların kullanılmasının tüm Orta Çağ boyunca gelişen bir seyir izlediğini göstermektedir.
16. yüzyıldan sonra Avrupa ülkelerinin kolonileşme döneminde, anavatanlarından tüketici malı ihraç edenler ticaretlerini artırabilmek için bu aracıların yardımına ihtiyaç duymuşlardır.
Bu olgu, özellikle ABD için önemli idi. 19. yüzyılda hızla çoğalan nüfus, tekstil ürünleri ağırlıklı olmak üzere, Avrupa mallarına gittikçe artan bir talep göstermişti. Talebe hemen cevap verebilmek için de stokta mal tutma ihtiyacı oluştu.
Bu faktorların hizmetleri genellikle
- Malların konsinye olarak fiziki mülkiyetini almayı
- Depolamayı
- Alıcı bulmayı ve malları onlara teslim etmeyi
- Alıcılardan tahsilatı gerçekleştirmeyi
içeriyordu.
Faktor bu hizmetler için satılan malların değeri üzerinden bir komisyon alıyor ve bu bedel satıcıya yapılan ödemelerden kesiliyordu.
Sayıları giderek artan faktorlar, zamanla kendilerine konsinye gönderilen mallar karşılığında ihracatçılara kredi vererek destek olma kabiliyetine eriştiler.
Bu kredilerin teminatı, faktorun malların satışından kendini ramburse etme hakkı idi. Bu hak daha sonraları, faktorlara satıcının mallarına ipotek koyma hakkını veren Faktor Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile tescillendi. Bu hak, faktora kredi geri ödeninceye dek uhdesindeki malları tutma yetkisi tanıyordu.
19. yüzyılın ikinci yarısında Amerikalı faktorların rolü önemli oranda değişti. İletişim ve ulaşım sistemlerindeki gelişme ihracatçının malını konsinye olarak göndermesine ihtiyaç bırakmadı. Ürünler numune kullanarak çalışan satış aracıları tarafından doğrudan alıcıya satılmaya başlandı. Dolayısıyla, ihracatçılar faktoring depolama, pazarlama ve dağıtım hizmetlerine artık ihtiyaç duymuyorlardı; ancak, finansal hizmetlerinden yararlanmayı sürdürmek istiyorlardı. Bu finansal hizmetlerin yasal zemini faktorun ürünleri satması ve finansman maliyetini buradan karşılaması idi. Ancak, değişen ortamda bu sistem artık işlemiyordu. İhracatçının alıcıya yapılan doğrudan satışlardan alacaklarının faktora temliki gerekiyordu. Faktoring, faktorların bu değişen ortamda müşterilerinin ihtiyaçlarını tanımaları ile başladı.
Alacakların temliki ile finansman yaratmak Avrupa’da asırlardır uygulanıyordu. Temlik fatura kopyaları ile tevsik edilirken alıcıya ihbarda bulunulmuyordu. Bu uygulama, 1950’lerde özellikle Londra’da yaygınlıkla görülmekteydi. İşlemin basitliği ve gizliliği ek finansman yaratmak isteyen firmalar için çok cazipti.
Faktorlar poliçe iskontocuları ile aynı güvenceye sahip olduklarını düşünmekle yanılmışlardı. Birçok faktor büyük satıcıların iflası ile ciddi finansal kayıplara uğradı.
Ayrıca, alıcıların önceden ihbar etmeden mal iadeleri ya da alacaklardan yaptığı kesintiler bu konuda herhangi bir koruması olmayan faktorları zor durumda bırakıyordu.
Bu deneyim daha sonradan Amerikan modeli ile birleşerek 1960’larda alacakları toplam ciro bazında üstlenme metodunu teşvik etti. İşlemler bazen rüculu bazen rücusuz olmakla beraber alıcıya her zaman ihbarda bulunuluyordu. Finansman sağlayan ise tahsilatını alıcıdan yapıyordu. Başka bir deyişle bu modern anlamda faktoring idi.
Güneydoğu ve Doğu Asya’da ödeme garantisi ve finansman yaratma enstrümanı en azından 1980’lerin başına dek akreditif idi. Ancak, faktoringin Amerika’daki gelişiminde, iletişim ve ulaşım devrimi akreditifin artık uygun olmadığı gerçeğini doğurmuştu. Rekabetin yarattığı artan taleplerle alıcılar teslim almadıkları ve incelemedikleri ürünler için fon taahhüdünde bulunmak istemiyorlardı. Bu durum Avrupalı ve Amerikalı alıcılarla ticaret hacimlerini geliştirmek isteyen Asya Pasifikli ihracatçılar için de geçerli olmaya başlamıştı. Dolayısıyla, bu bölgede faktoringin gelişimi yurt dışı işlemlerin artmasına paralel bir seyir izlemiştir. Ancak, FCI istatistikleri bu bölgede yurt içi faktoringinin de hızla arttığını göstermektedir.
1960’larda bugünkü modern faktoring kavramının yerleşmesinden bu yana büyük gelişme kaydeden bu finansman enstrümanı, FCI gibi kuruluşların da önemli katkısıyla, ticaretin vazgeçilmez bir parçası konumuna gelmiştir.